Popüler Yayınlar

''' HOŞ GELDİNİZ '''

Bu sitede, futbolla ilgili birçok yararlı bilgi bulacaksınız.

Serkan Teke

12 Nisan 2009 Pazar

SOKAK FUTBOLU (MAHALLE MAÇLARI)


Mahalle maçlarında başka hiç bir resmi müsabakada rastlayamayacağınız kurallar ve terimler vardır. İşte bazıları:

ATAN ALIR AĞAM :
Mahalle maçları genellikle sokakta yahut evin hayadında yapıldığı için topun kaçma olasılığı olan çok yer vardır. Top bir yere kaçtığında topu kaçıran takımın karsısındaki takım hemen,"Atan alır ağam" der.Top onların sahasında auta çıkmış olduğu halde karşı takım topu almak zorunda kalır.
ELİN AVANTAJI OLMAZ YÖRUM :
Takımlardan biri ataktadır. Defans oyuncusu topu elle keser fakat pozisyon devam eder ve gol olur. Golü yiyen takım el var diye mızıldar. Karşı takım, "Avantaj olmaz AĞAM ." der. Hemen akabinde kaleci "LA TAMA YÖRÜM elin avantajı olmaz." diye haykırır. Bir yere varılamaz. Kısır döngüdür.
ADAMIN GOL DİİY:
Gol atılır fakat yiyen takım saymaz. Hep bir ağızdan "Direk la." diye anırmaktadırlar. Fakat içlerinden biri, "Gol AĞAM." der. Karşı takımdan bunu duyan biri direk atlar ve, "la adamın gol diy tama." diye serzenişte bulunur. Gol sayılır, adam dövülür.
ABANMA YOH:
Genelde küçük çocuklar arasında yaygındır. Kaleciler abanma yoh derler. Aralarından yasça büyük olanı Laf karımısınız." dese de abanma olmaz.
GÖNÜL ALMA:
Büyüklerle küçüklerin ortak oynadığı maçta büyüklerden biri gaza gelip küçük bir çocuğa sert girince direk penaltı olur. Nerede olursa olsun. Küçük çocuk sevilen bir simadır ve faulü yapan abidir. Penaltı kullanılır, genelde gol olmaz çünkü kalede bir ayı vardır ve penaltıyı atan küçük çocuktur.
KALECİ DEĞİŞTİN 2 PENALTI:
Herhangi bir penaltı pozisyonunda kaleye hemen forvetin etkili silahlarından biri geçmek ister çünkü o her mevkide iyidir. Buna karşılık karşı takıma teselli olarak ekstra bir penaltı verilir. 1+1=2.
3 KERE SEKTİRME:
Kaleci degaj kullanırken eğer yanında bir rakip forvet varsa topu 3 kere sektirir ve, "Açılsana la üç kere sektirdim iste." der, rakip açılır.
1'E 1 ATIŞ:
Çift penaltı sisteminde eğer birinci penaltı kaçarsa ikinci şans vardır ama gol olursa ikinci şans kullanılamaz. Bunun mantığını hala çözebilmiş değilim.
SAĞLIK ÖNLEMLERİ :
Bazen top insanin pek münasip olmayan bir tarafına gelir, herkesin reaksiyonu aynidir: "la get İşe işe!." Uygun araziye çiş edildikten sonra maça devam edilir.
Mahalle maçlarında her zaman saçı ince telli ve uzun olan kişiler vardır. Bunlar geriden topu alıp bütün güçleriyle ileri koşarken kafalarını ileri doğru atarlar. Amaç gol atmak ya da rakibi çalımlamak deel, saçların rüzgarda ahenkle dans etmesini sağlamaktır. Bu kişiler büyüyünce Fenerbahçeli rıdvan gibi olurlar.
TOP KURTARMA OPERASYONU:
Top zırt pırt araba altına kaçar. Böyle durumlarda, sahadaki en çelimsiz ve en hop-zıp kişi, en iri kişi tarafından topu almaya gönderilir. Arabanın altına kaçan toplar tam ortasında durur bazen, kimse yetişemez oraya. Bu sefer tas atma ve sopayla itekleme faslı baslar. Arabanın egzozuna vurulan birkaç darbeden sonra top yuvarlana yuvarlana çıkar bir taraftan; artık koşarak maca geri dönme zamanıdır.

AT BAKİİM ABİNİN KILLI GÖĞSÜNE...
Ya ne iğrenç bişiydi bu. Sen takımını kurmuşsun, paşa paşa macını yapiyosun. Muhtemelen yasça ve boyutça senden büyük olan eleman damlar, bu gereksiz cümleyi sarf ederek maca dahil olur, tadımızı tuzumuzu kaçırır.
GOL DEEL OĞLUM BEL ÜSTÜ :
Minyatür kale maçlarda elle tutulmasına engel olunmak için getirilmiş bir çözümdür ancak bel ustu gibi kişiden kişiye değişen ve ispati zor bir kriter getirdiği için EYYİ kavgaların çıkmasına, nice basların yarılmasına sebep olmuştur.
Eyyi güzel de bütün bu kavramlar kitabi olmadan, televizyon olmadan nasıl herkes tarafından bilinebiliyor? Ben diyorum ki gizli bir örgüt var, her mahalleye bir adam gönderiy bilmem kimin emmioğlu olaraktan bilmem kim de örgütten. Sonra mesela hem gol hem penaltı olunca ağızlara kolayca yerleşecek "giren gole penaltı olmaz" cümlesini söylüyor, pozisyon geçiy, çocuk evine döniy ama ifade baki.
Oynayacak kişi sayısının tek olması ve kimsenin oyundan çıkarılarak kalbinin kırılmak istenmemesi durumu sozkonusu olur sıkça. bu durumda futbol kariyeri en berbat durumda olan fasulyeden tabiri ile adlandırılarak birinci devre bir takımdan ikinci devre bi takımdan oynatılarak ufacık yüreklere ve beyinlere adaleti yerine getirmiş olma duygusu zerk edilir. Ağşam herkes eve gidip yattığında da hep o günkü maçı, varsa attığı golleri, kaçırdıklarını, bir sonraki maçlarda yapmayı planladığı hareketleri hayalleşerek uykuya dalar. Bu planlanan ama becerilemeyen hareketlere girmiy. ben mahalle maçı kurallarını nasıl bilindiğim sorusuna ise kalıtsal diym.
Bazen küçükler kendi aralarında oynarken eli torbalı bi is dönüşü adamı maca dalıp topu küçüklerin ayağından alır ve aptal aptal şeyler yapmaya baslar. Eğer adam yetenekliyse bi iki numara yapıp çocukların aklini alır. En sonunda nere gettiği belli olmayan topa hızlıca ve anlamsızca vuru. Çocuklar topu yakalayamaz ve top uzağa gider. Eli torbalı is donuşu adamı yaptığı ufak hareketten mutlu bir halde evinin yolunu tutarken çocukların "hay ., top ta ..gitti, kim alacak yav topu?" dedikleri duyulur.
ELDEN GOL OLMAZ :
Pasa pasa oynuyoruzdur, adamın tekinin eline çarpar top, biz dikeriz topu, hemen bi mahalle maçı oyun kuralları uzmanı pörtler oradan bi yerden ve der ki, "Elden gol olmaz"! la niye olmasın olum hasta misin sen? El kararı verilmişse, bunun sonucu frikiktir. Herkes de kabullenmiştir elden gol olmayacağını, hatta baraj bile kurulmazdı bazen. Ben de büyüyünce öğrendim elden direk kaleye çekilip gol atılabileceğini. Öğrendim de ne oldu, o canim frikikler geri mi geldi?
ÜÇ ADIM AÇILMAK:
"üç adim açılmak" denen olayı atlamak senelerini betonda top oynayarak, dizinde o çok derin olmayan ama sürekli yanan yaralarla dekore eden birçok mahalle topçusunu üzecektir. Top frikik noktasına dikilir ve rakip barajın üstüne doğru adeta 'onlar orda deelmiscesine yürünür'. Kocaman üç adim atılır ve baraj göğüsle itmek suretiyle uzaklaştırılır. Adımların büyüklüğünden şikayet edenler iki kere "o-ha" der.
TEKNİK VURMAK:
Penaltı vuruşlarında en biçkin forvet oyuncusu sahne alacağından kalecinin gözü korkar. Hemen içi rahatlatılır: "korkma olum, teknik vuracam".
KALECİ DÜZENİ:
Mahalle maçlarında rastlanan pek çok tatsız durumdan sadece biridir kalecisizlik. Herkes kendisini ispatlamak ve golleri yağmur edip yağdırmak İstediğinden kimse kaleye geçmeyecektir. Adil düzen ilk "kalede son" diye bağıranı kayırmaktadır. Hemen arkasından gelen "son bir", "son iki".. gibi çığlıkların sonunda artık son kaç olduğunun bir önemi kalmayan ağır kanlı arkadaş kaleye geçer. Kaleci gerek iki golde bir, gerekse Dakka ayrıyla eldivenleri bir sonraki arkadaşına teslim edebilir. Nizam böyle emreder.
Arkadasın biri iyi orta gol getirir diye bağırır o da iyi bi orta yapmaya çalışır ve ortasını yaptıktan sonra düşer. Arkadasın dizi kaniydir ama farkında değildir birisi oradan "olum dizin kaniy" der ve olan olmuştur dizi kanayan çocuk ağlamaya baslar.


FUTBOL SPIKERLERINDEN INCILER
:) :) :)
.
.

-"Tugay vurursa gol olur, vuruyoooor, aut..." Bülent Karpat -
Yil 1988, GS-Monaco çeyrek final maçi, Prekazi'nin unutulmaz golü radyodan Orhan Ayhan tarafindan söyle anlatilir: "Prekazi geliyooooor, vuruyoooooor, ohhhhha be Prekazi! bu ne beee!"
...
- Bagiriyorummm, haykiriyorummm hatta sevinçten çildiriyorummmm"
Ercan Taner, Galatasaray-Leeds United maçinin bitiminde... - "Hami dandi'ye "dan!" diye çakti..."
...
ÿmit Aktan, Dundee United-Trabzon maçinda, Hami'nin golünden sonra... -
ÿmit Aktan, Grasshoppers-Galatasaray maçinda : "Gollerimizi Hagi ile Arif atti sayin seyirciler. Bu tablo bana büyük Türk Bestecisi Haci Arif Bey'i hatirlatiyor, nedense..?" -
Galatasaray'in Werder Bremen'e, deplasmanda 2-1 yenilmesinden sonra umut verici bir skor oldugu için, sevinçli bir halde Mustafa Denizli'nin yanina koþan Bülent Karpat: "Mustafa, iki, bir daha kaç eder?" -
...
Maç: Ingiltere-Türkiye Yayin: TRT Spiker: Abidin Aydogdu Skor: 8-0 8. gol sonrasi: "Vay! anasini sayin seyirciler, bir gol daha yedik..!" -
...
Maç: Kocaelispor - BesiktasYayin: TGRT Spiker: (yine) ÿmit Aktan "Amokachi malvarligini içine soktu..." (Amokachi altin zincirini formasinin içine sokmustur...)
...
- Fenerbahçe-Karsiyaka maçi, ÿztürk Pekin : "Aygün kaleci ile karsi karsiya... Aygün... Aygün!!...At onu Aygün!!!!....Ahaha! gooooll!!!!....Eehehooe ee e e... Yani futbolun guzelligi için at Aygün, seyir zevki için at..."
...
- "Hakan, önünde kocaman bir kale, bir plase yapsan yetecek gole..." Ilker Yasin (1995).
Euro96, grup eleme maçi, - Can Bartu, atv'de Besiktas maçini yorumlarken: "Walsh ikinci yari çok etkisiz, kendisini oyunda hiç göremiyorum..." (Walsh devre arasinda oyundan çikmistir...) -
Parma ile Inter arasinda oynanan Italya Kupasi maçi, kanal TRT1. Parma takimi cosmus maçi 6-1 önde götürüyor. Maçi anlatan Hüseyin Basaran da cosmus, Parma'nin her ataginda "yedinci gol mü geliyorrr?" diye bagiriyor. Son dakikalarda hepten çigrindan çikip asagidaki kelime oyunlu cümleleri sarfediyor: "Parma yine atakta... Cünyir... Cünyirrrr... Yedi mi? Yedi miii? Yemediiiiiii. Kaleci Ballotta yemedi bu golü!"
...
- Hüseyin Basaran, Sili-Brezilya maçini anlatiyor, sürekli Zamorano ile Ronaldo'yu karistiriyor. 4-1 biten maçin 3. golünü atan Ronaldo'nun golü attigi an : "Zamorano siyrildi, Zamorano, Zamorano ve goool. Zamorano'nun golü (kisa bir sessizlik) yine 'Zamorano' dedim, sayin seyirciler!"
...
- "Ee tabii, sevgi olayi Ercan!" (Collina oyundan çikan Hagi'nin elini sikinca Tanju ÿolak'in Ercan Taner'e söyledigi sözler...)
- Ýlker Yasin, Oliviera'nin "hat-trick" yaptigi Belçika-Türkiye maçi esnasinda: "Evet sayin seyirciler, elin zencisi, elin arabi 'hat-trick' yapiyor, bizim Hakan'imiz, bizim Oktay'imiz uyuyor..."
...
- Turgay Seren Antep'te oynanan G.Antep-GS maçi ertesinde yorumluyor: "Yalniz söyle de bi olay oldu, bi pozisyonda Emre topu aldi, orta sahadan gitti, gitti Batistuta(!) ona öyle bi vurdu ki, hakemin oarda faulu verip Batistuta'ya(!) bi de kirmizi kart çikarmasý lazimdi. Ama o naapti? Oyunu devam ettirdi Batistuta(!) da bütün maç tekme atti..."
...
- Abidin Aydogdu Danimarka-Fransa maçini anlatiyor... Zidane kosarken topa basar ve düser: "Evet Zidane'dan fantastik hareketler" Peter Schmichael bir pozisyonda sakatlanir ve ayaga kalkamaz: "Schmichael 39 yasinda... Acaba yasliliktan mi yerde kaldi, yoksa gerçekten mi sakatlandi..?"
...
- Galatasaray-Milan maçi (Sabri Urgan anlatiyor): "Capone'un vurusu ve top diregin ah üstünden disari gidiyor sayin seyirciler. Resmen, "ah" üstü bu, az üstü diil sayin seyirciler!"
...
- 25.07.2001 tarihinde oynanan Galatasaray-Vllaznia, sampiyonlar Ligi 2. öneleme turu ilk maçi. Maç Kanal D'den yayinlaniyor ve Ilker Yasin anlatýyor: "Ahh! Arif... Orda döndün mü vuracaksin...Taaak!"
...
- Tarih 19/09/2001, Maç, Psv Eindhoven-Galatasaray maçi (yagmur yagmis, saha islak ve agirdir) "Dileriz bu yagmur cimbom'un gol çiceklerini sulamak icin yagiyordur!" (Söz konusu e-mail'de bu sözlerin kime ait olduðu yazmýyor ama bana buram buram ÿmit Aktan kokuyor gibi geldi.)
...

Nerede karşılıklı sevgi ve saygı varsa,

orada itimat ve itaat vardır.

İtimat ve itaatin olduğu yerde disiplin vardır.

Disiplinin olduğu yerde huzur,

huzurun olduğu yerde başarı vardır.


M.Kemal ATATÜRK

11 Nisan 2009 Cumartesi



Brezilya`nın futbol başarısının sırrı
.
.
.
Oynadığı futbolun en güzeliyle eş tutulan Brezilya futbolda neden bu kadar iyi. BBC, uzmanlarla Brezilya futbolunun ardındaki gerçeği araştırdı

Sahada hem akıllı hem de akıcı bir oyunculuğu bir araya getiren Brezilya futbolu, bireysel ve kollektif yeteneğin bir spor dalında eriştiği sanatçı inceliğini temsil ediyor. Ve kupadan kupaya koşan başarıyı. Son 50 yıldır Brezilya devamlı büyük futbolcular çıkarageldi. Garrincha, Pele, Jairzinho, Tostao, Socrates, Zico bu listede akla gelen birkaç isim. Dünya kupasını Brezilya milli takımı kadar sık kazanan başka bir takım yok. Tam beş kez. 2006 kupasını da evine götürmesi muhtemel görülen favorilerin başında elbette Brezilya geliyor. Herkes Ronaldo, Ronaldinho ya da Kaka gibi yıldızların attığı bir pas, bir çalım ya da bir golle futbol efsanesinin repertuvarını genişletmesini bekliyor. Brezilya`nın çıkardığı futbolcuların ve takımların ardındaki sihir ne? Ulusal bir merak Brezilya`nın dünya futboluna hakimiyeti bu sporun Brezilya`da gündelik hayattaki konumuyla yakından alakalı. Futbol, Brezilya için çok önemli. Teknik direktör Carlos Alberto Parreira, ``Brezilya milli takımı bu ulusun sembolüdür`` diyor: ``Brezilya ulusunu bir araya getiren tek ve nadir olaydır futbol.`` 24 saat futbol 1970`deki Dünya Kupası`nı kazanan Brezilya takımının kaptanı Carlos Alberto Torrer, ``Herkes devamlı futboldan bahseder, futbolu konuşur`` diye ekliyor: ``Sadece şimdilerde Dünya Kupası yaklaştığı için değil, her zaman. Avrupa ile Brezilya arasındaki fark bu olsa gerek. Dünya Kupası`ndan sonra Avrupalılar işlerine güçlerine geri döner. Ama Brezilya`da günde 24 saat futbolla yatıp kalkmaya devam ederiz.`` Tenik direktör Parreira`ya göre, kimse bu ulusal saplantının neden kaynaklandığından emin değil. ``Sosyologlar, psikologlar futbola olan bu düşkünlüğü açıklamaya çalışan araştırmalar yaptı ama herkesin farklı farklı fikirleri var.`` İşin püf noktası, taktik ``Belki biz Brezilyalılar bağımsızlık savaşı nedir bilmediğimiz, büyük bir deprem yaşamadığımız, savaşa gitmediğimiz için...`` Futbol üzerine bir kitabı olan gazeteci Alex Bellos, 19. yüzyılın sonlarında Brezilya`da görece geç kaldırılan kölecilik geleneğine ve halkın tutunabileceği pozitif sembollerin azlığına bağlıyor. 1994 Dünya Kupası galibi Leonardo, ``Sebep ne olursa olsun`` diyor, ``Brezilya güçlü bir ülke olduğu mesajını dünyaya futbol aracılığıyla verebileceğini erkenden farketti.`` Ronaldinho: Sadece yeteneğin değil, çalışmanın ürünü ``Ta 1930`larda Dünya Kupası`nda müsabakaya hazır bir takım oluşturmak için çalışılmaya başlandı. 1950`ler Brezilya takımını dünyanın en iyisi yapma hayalinin su yüzüne çıktığı dönemdi.`` 1950`de final maçını Uruguay`a kaybetmek ulusal bir trajedi olarak algılanmıştı. Ama bu yenilgi Brezilya`nın kazanma arzusunu daha da kamçıladı. Brezilya futbolunun nadiren bilinen bir özelliği bu yıllarda kök salıyor. Teori ve idmana yeterince önem vermediklerini farkeden Brezilya milli takımı başarıya yenilikçi taktiklerle ve fiziken çok daha kapsamlı bir hazırlıkla ulaşabileceğini anladı. Favela`dan çıkış yolu Brezilyalı takımların defans üzerinde fazla durmadığı önyargısı, adı üstünde bir önyargıdan ibaret. Günümüzde sahalarda görmeye alışık olduğumuz geri dörtlü, 1958 yılında Dünya Kupası`nı havaya kaldıran Brezilya milli takımı tarafından ilk kez ortaya atılmıştı. Oyunculuklarını ince ince geliştirerek Brezilyalı futbolcular 1970`lere kadar yeşil sahada taktik mimarı olarak sivrildi. `Favela`dan çıkış yolu: Futbol Plan ve idman programı o zamanlar Avrupa`nın çok daha ilerisinde olan Brezilya 1958 ve 1970 yılları arasında dört Dünya Kupası`ndan üçünü aldı götürdü. Gözlemciler Brezilya`nın başarısında bir unsura daha dikkat çekiyor. Halihazırda 183 milyon nüfusa sahip olan Brezilya potansiyel futbol yıldızlarıyla dolu. Brezilya`nın çok sayıda büyük futbolcusu favela denilen gecekondu mahallelerinde doğup büyümüş kişiler. Yoksulluk içinde yaşayan yüzbinlerce genç için varlıklı ve rahat bir hayata giden yol yeşil sahalardan geçiyor. Brezilya`da bu gençlerin yetiştirilme tarzları da Avrupa`dakinden çok farklı. Çocuk oyuncular için ligler ve kupa turnuvaları düzenlenmiyor örneğin. Bu tip bir sistemin geleceğin futbol yıldızlarını belirli bir konumda oynamaya zorlayacağı ve dolayısıyla içindeki cevheri söndürebileceği düşünülüyor. Fakat gençlerin çok sıkı bir eğitimden geçtiğine şüphe yok. Brezilya futbolu üzerinde uzman gazeteci Simon Clifford, ``İngiltere`deki futbol akademilerinde gençler haftada dört saat eğitim görüyor. Bir de bunu 16 yaşındayken haftada en az yirmi saat antramana çıkan Ronaldinho ile karşılaştırın`` diyor. Brezilya teknik direktörü Carlos Alberto Parreira, ``Plajlardan ya da sokaktan alınıp oynamaya başlayan oyuncular konusunda bir efsanedir gider, oysa bu bir efsaneden ibaret. Brezilyalı oyuncular kulüplerde yetiştirilip kendilerini geliştiriyor`` diyor. BBC
Ezeli rakabette unutulmaz olaylar (FB - GS)




Galatasaray ile Fenerbahçe arasında yarın yapılacak derbi maç için geriye sayım sürerken, ezeli rakiplerin 100 yıllık geçmişinde pek çok centilmenlik dersleri yaşandı.

İki takım arasındaki ezeli rekabette futbolcu ve yöneticilerin centilmence davranışları, bu zevkli mücadeleye renk kattı.Spor tarihçilerinin derlemelerine göre, ezeli rakiplerin birbirleriyle yapacakları bir maç öncesinde, Fenerbahçe Başkaptanı Galip Kulaksızoğlu, Galatasaraylılar'a, ''Oberle kardeşler hasta, Hasan da sakatlanmış. Sizi karşımızda eksik kadroyla görmek istemiyoruz. Dilerseniz maçı erteleyelim'' diye haber göndererek, maçın ertelenebileceğini iletti.Fenerbahçe'nin bu önerisini kabul eden Galatasaray, oyuncuların iyileşmesinden sonra, 20 Ekim 1914'de yaptığı erteleme maçında sarı-lacivertli rakibini 6-1 yendi.
BERABER EV KİRALADILAR Aynı kaynaklara göre, ezeli rekabetin yeni başladığı dönemlerde Galatasaray ile Fenerbahçe sporcuları ortak kiraladıkları bir evde kalıyorlar ve beraber ava çıkıyorlardı.
İki takım sporcuları geceleri bir araya gelerek sohbet ediyorlardı. Yine bir gece sohbetin koyulaştığı sırada Galatasaray'dan Ali Sami Yen, Fenerbahçeliler'i, ''Said, yarın bizimle maçınız var. Git yat ve dinlen'' diye uyardı.
ERTELEMEYİ ÖNERDİLER Ezeli rakipler arasında 17 Kasım 1922'de yapılan maç öncesinde de ilginç bir durum yaşandı.Bu tarihte Kadıköy'de ezeli rakiplerin maçı vardı. Maç öncesinde günlerce yağan yağmur sahayı adeta göle getirmişti. Fenerbahçe Başkaptanı Galip Kulaksızoğlu, Galatasaray Kulübü'ne telefon ederek, ''Saha çok kötü, maçı erteleyelim'' dedi. Galatasaray Başkaptanı Necip Şahin, bunun üzerine, ''Anamız bizi bugün için doğurdu. Galip Bey, gelip maçı oynayacağız'' diye yanıtladı. Galatasaray, Kadıköy'e gelip maça çıktı ve Fenerbahçe karşılaşmayı 3-0 kazandı
BİRLEŞME DURUMU VE ORTAK TAKIM KURMA DÜŞÜNCESİ Ezeli rakiplerin kuruluşlarının ilk yıllarında birleşme durumlarının bile ortaya çıktığı, hatta iki kulüp başkanının ortak takım kurma konusunda anlaştıkları iddia edildi.Galatasaray Kulübü'nün resmi yayın organı Galatasaray Dergisi'nin Şubat 2003 sayısında, Adnan Işık'ın belgelere dayandırarak verdiği haberde, 1912 yılında Galatasaray Kulübü Başkanı Ali Sami Yen ile Fenerbahçe Kulübü Başkanı Hulusi Bey'in ortak imzayla kayıt altına aldıkları belgenin, birleşmeseler dahi, 2 kulübün yabancılara karşı ''ortak bir takım'' kurma konusunda anlaştıklarını, hatta tüzüğü bile hazırladıklarını gösterdiği kaydedildi.
BİLEREK KAÇIRILAN PENALTI Ezeli rakiplerin 23 Ocak 1925 tarihinde Taksim Stadı'nda yaptıkları Vatan Gazetesi Kupası maçında ilginç bir olay yaşandı.Fenerbahçe'nin kazandığı penaltı sonrası, atış öncesinde stadın büyük balkon kısmı çöktü. Fenerbahçeli Cafer Çağatay, bu gelişme üzerine penaltı atışında topu bilerek kaleci Ulvi Yanal'a teslim etti.
KARMA TAKIM: ''FENERSARAY''Fenerbahçe ile Galatasaray, 1934 yılında Türkiye'ye davet ettikleri yabancı takımlarla birer kez hazırlık maçı yaptıktan sonra, üçüncü maçı ''Fenerbahçe-Galatasaray Karması'' şeklinde oynadılar.Bu karmanın forması ise iki kulübün renklerinin karışımı olan lacivert, sarı ve kırmızıdan oluştu.
CANAYDIN'DAN CENTİLMENLİK DERSİ
Son yıllarda ezeli rekabetteki maçların genelinde olaylar yaşanırken, Galatasaray Kulübü'nün eski Başkanı Özhan Canaydın, rekabete centilmence yaklaşımıyla alkış aldı.Sarı-kırmızılı ekibin 6 Kasım 2002'de, Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı'nda ezeli rakibine 6-0'lık yenilgiyle tarihi hezimete uğradığı maçta, başkanlık sıfatıyla ilk Fenerbahçe derbisini izleyen Galatasaray Kulübü Başkanı Özhan Canaydın'ın, rakibinin attığı golleri alkışlayarak Fenerbahçeli yöneticileri kutlaması, maça damgasını vurdu.Canaydın'ın bu centilmenlik gösterisi kendi camiasından bazı tepkiler alsa da, Dünya Fair Play Konseyi (CIFP) tarafından 2002 Dünya Fair Play Ödülü'ne layık görüldü.Özhan Canaydın ayrıca, bu davranışı nedeniyle Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) tarafından düzenlenen ''Fair-Play Sportif Davranış Ödülü''nü aldı.

5 Nisan 2009 Pazar



SIVI ALIMI
.
.
Egzersiz esnasında vücut, terin buharlaşması sayesinde ısı salıverir. Ter, giyeceklerle emilebilir veya herhangi bir ısı kaybına neden olmaksızın yere de düşebilir. Terleme, bir futbol maçı esnasında bir futbolcu için 2–3 litre olabilen bir sıvı kaybına neden olur. Aşırı şatlar altında vücuttaki suyun azalması, daha yüksek olabilir, örneğin Meksika’daki bir dünya kupası maçında Danimarkalı bir oyuncu 4,5 litre civarında su kaybetti.
Vücut sıvısının kaybı, kan miktarında bir azalmaya neden olacaktır. Sonuç olarak kalp, her kasılmadan önce tamamıyla dolmayacak ve bunu karşılamak için daha sık olarak atmak zorunda kalacaktır. Vücuttaki suda bir azalma, egzersiz esnasında normalden daha fazla vücut ısısının artmasına da neden olacaktır, çünkü artan ısıyı deriye nakledecek daha az kan vardır. Örneğin maçın 1. devresinde 1 lt ( vücut ağırlığının % 1,4’ü ) ter kaybeden 70kg’lık bir oyuncu, ikinci devre % 15 daha düşük bir fiziksel performans kapasitesine sahip olabilir.
NE İÇİLECEK
Bir oyuncu, kaybedilen sıvıyı tekrar yerine koymak için oyun esnasında sık olarak sıvı içmelidir. Kullanılabilen farklı çeşitteki içecekleri tartışmadan önce sıvı emiliminin bazı önemli durumlarını açıklamak gerekir.
Sıvı, nispeten çabuk bir işlem aracılığıyla ince bağırsaktan kana karışır. Ancak sıvı, ilk önce mideden önce bağırsağı boşalmış olmalıdır. Bu kan tarafından emilen sıvının oranını sınırlayan çok daha yavaş bir işlemdir. Sıvı emilimi; miktar, ısı ve sindirilen sıvının şeker muhteviyatının içerildiği çeşitli faktörler tarafından etkilenir. En fazla sıvı alımı (800 ml’lik bir sıvıdır.) Mideden boşalan sıvının en yüksek oranıdır. Daha ılık içeceklerin, daha soğuk olanlardan daha yavaş bir oranda boşalabildikleri görülmektedir, ancak çok soğuk olan sıvı içecekleri, mide rahatsızlıklarına neden olabilir. Çok düşük bir tuz yoğunlaşması, emilim oranını geliştirirken yoğunlaşma çok yüksek olduğunda etki tersine döner. Bu prensipler hem dinlenmede hem de egzersiz sırasında uygulanır. Bir içeceğin en önemli unsuru, şeker konsantrasyonudur, yani sıvının litresindeki litresinde ki yemek miktarı. % 2.5 veya daha az bir şeker konsantrasyonlu bir içecek, mideden en yüksek bir boşalma oranı verirken, daha yüksek bir şeker konsantrasyonu, bu oranı azaltır. Örneğin % 5lik bir şeker konsantrasyonlu sıvının yarısından fazlası, içildikten sonra hala 20dk midede kalır. Ancak % 5lik şekerli bir içecek, eğer şeker özel bir kompozisyonda ise ( polymer olarak adlandırılır ) daha hızlı emileceğinin üzerinde durulmalıdır. Midedeki çok fazla sıvı, egzersiz esnasında bir rahatsızlık duygusuna neden olabilir ve aşırı sıvı, vücut tarafından kullanılmaz.
Maç esnasında, kaslar derece derece kandan glikoz ( şeker ) alırlar ki böylece kandaki glikoz konsantrasyonu azalabilir. Maçın sonuna doğru bu, yorgunluğa neden olan bir faktör olabilir. İçecekler bu yüzden, kaslara glikoz temin etmek ve bir maç esnasında normal bir kandaki glikoz seviyesini korumak için şeker içmelidir.
Soğuk bir çevrede su ihtiyacı azdır ve % 10’un üzerinde olan şeker konsantrasyonlu bir içecek kullanılabilir. Bir maçta yüksek şeker konsantrasyonlu bir içecek kullanmadan önce, oyuncular mide bozukluğu olmamasını güvence altına almak için antrenman esnasında bu içecekleri denemelidirler.
Ter, tuz içerir, ancak bir konsantrasyon içinde vücutta bulunandan daha azdır. Bu demektir ki, nispi olarak tuzdan daha fazla sıvı terle kaybedilir, bu yüzden vücut içindeki tuz konsantrasyonu azalır. Bu nedenden dolayı, içecekler sadece çok tuz içermeli veya hiç tuz içermemelidir. İçeceklere tahammül etme ve mideden sıvıyı boşaltma yeteneğinde büyük bireysel farklılıklar vardır. Bazı oyuncular midesindeki büyük miktarda sıvıdan etkilenmezken, diğerleri küçük miktarlarda sıvıya bile tahammül etmekte zorlanır. Oyuncuların antrenman esnasında farklı içecekleri ve içme alışkanlıklarını denemelerinde yarar olacaktır. Antrenman esnasında sık olarak sıvı içilerek, egzersiz esnasında sıvı emiliminde zorluk çeken bir oyuncu derece derece buna daha fazla tahammül edebilecektir.
Ticari olarak mevcut bulunan “sporcu içecekleri” ürünlerini satın almaya ihtiyaç yoktur. Bu içecekler, çoğunlukla pahalıdır ve çoğunda şeker konsantrasyonu çok yüksektir. Eğer bu ürünler kullanılırsa, içeceğin daha fazla sulandırılması talimatı verilmesi gerekli olabilir. Alternatif olarak, konsantrasyonun % 2-3’üne şeker ilave edilmiş sıcak veya soğuk çay kullanılabilir. Coca-cola gibi karbonatlı içecekler tavsiye edilmez, çünkü karbonat midede rahatsızlıklara neden olabilir ve şeker muhtevası çok yüksektir. ( normal olarak %10’un üzerinde )

NE KADAR İÇİLECEK
Vücut, susama duygusu sayesinde kısmen sadece su dengesini ayarlayabilir, çünkü susuzluk, kâfi bir miktarda sıvı içilmeden önce giderilir. Oyuncuların sıcak şartlarda egzersiz yaptığı bir çalışmada, oyunculara istedikleri kadar su içmeleri için izin verildi ve kaybedilenin tekrar geri alınması için gerekli sıvının sadece %70’nin tüketildiği bulundu. Diğer bir çalışma 250C’lik bir ısıdaki yürüyüşte, üç asker grubunun sıvı alımlarının gözlemlenmesiydi. Birinci grubun hiç su içmesine izin verilmedi, ikinci gruba istedikleri kadar su içmeleri için izin verildi ve üçüncü grup, düzenli aralarla su içmek için eğitildi. Bu grupların performansı değerlendirildiğinde, birinci grubun en kötü performansı gösterdiği, en fazla su içen üçüncü grubun diğer iki gruptan diğer iki gruptan daha iyi performans gösterdiği bulundu. Bu çalışmalar susuzluk hissini gidermekten daha çok, sıvı dengesini korumak için daha fazla su içme zorunluluğunun olduğunu gösterir. İdrarın rengi, sıvı dengesinin ve suya ihtiyacın iyi bir göstergesidir. Vücut susuzsa, idrardaki suyun miktarı azalır ve renk koyu sarı olur.

NE ZAMAN SU İÇİLECEK

Bir maçtan önce
Oyuncuların bir maçtan önce susuzluk çekmeleri önemlidir. Oyuncular, maçtan bir gün önce, çok iyi bir sıvı alımı işlemine başlamalıdırlar. Örneğin ilave 1lt meyve suyu, ekstra bir şeker temini sağlayacağından maçtan önceki akşam içilebilir.
Eğer normalden daha fazla glikojen, bir maçtan önce kaslarda depo edilirse, vücuttaki suyun miktarı yükselir, çünkü glikojen suyu tutar. Yüksek bir karbonhidrat diyetinin bir sonucu olarak ekstra 200gr’lık kas glikojeni yarım litreden fazla vücut sıvısını arttıracaktır, bu yüzden maçtan önceki günlerde yüksek miktarda karbonhidrat alınması görüşü avantajlıdır.
Kahve alımı sınırlı olmalıdır, çünkü kahve diüretik ( idrar getiren ) etkiye sahip olan ve kahveden emilenden daha geniş bir miktarda vücutta su kaybına neden olan kafein içerir.
Maç gününde oyuncular, bol su içmeli ve susuzluk hissetmeseler bile, su içmek için cesaretlendirilmelidirler. Ancak maçtan önceki son saatlerde oyuncular, her 15dk da 300ml’den ( büyük bir bardak ) daha fazla su içmelidirler.


Maç Sırasında

Maç sırasında az miktarda sıvı sık olarak içilmelidir. Her 10-15dk da %2-3’lük bir şeker konsantrasyonu ile 100-300ml arasında su içilmelidir. Bu maç esnasında 30-50gr şeker ilaveli, 1 ila 2lt arasında toplam bir sıvı alımına karşılık gelecektir. Bu, ter ile kaybedilen suyun anlamlı bir şekilde yerine konması ve şeker ihtiyacını sağlamak için yeterlidir. Her ne kadar maç sırasında sıvı alımı önemliyse de, oyuna zarar vermemelidir. Maçın kritik bir zamanında sıvı alımı, oyun ritmini bozabilir. Bu yüzden futbolcular, sadece oyunda normal bir duraklama olduğunda su içmelidirler. Takım kulübesine uzun koşulardan kaçınmak için futbol alanı etrafına farklı pozisyonlarda küçük sıvı şişeleri yerleştirmek uygun olur.

Bir maçtan sonra

Bir çalışmada, bazı oyuncuların su dengesi, maç sonrası ölçüldü. Maçtan önce ve sonra vücut ağırlığının belirlenmesi, oyuncuların maç esnasında vücut ağırlığının %2-4’üne karşılık gelen, 1,5–3.0lt’lik sıvı kaybettiklerini gösterdi. Her ne kadar oyunculara maçtan sonra su içmeleri önerilse de, kaybedilen suyun sadece yarısı, ilk dört saatte yerine geldi ve sıvı dengesinin tam olarak sağlanması, yaklaşık 10 saat aldı. Diğer çalışmalar, sıvı dengesinin tekrar sağlanmasının yavaş bir işlem olduğunu benzer olarak gösterdi. Bu gözlemlere göre, maçtan hemen sonra sadece sıvı alımını artırmak yeterli değildir. Oyuncuların maçtan bir gün sonra susuzluklarını kısmen gidermeleri görülmedik bir olay değildir.

Size bir soru : Başarılı olmayı ne kadar istiyorsunuz?
Düşünün... Ne kadar? Başarıyla aranızdaki tek engel, kendinizsiniz... Çünkü insanı ancak kendisi yıkabilir, kendi sözleri ve düşünceleri... Diğerlerinin söylediklerine inanmak yine sizin kendinize yarattığınız bir engeldir... Oysa sizin içinizde, bildiğinizden daha büyük biri var. Sizi en iyiye götürmek için yalnızca bir şey bekliyor. Onu fark etmenizi… "O" fark etti...
Bir gün okuldan geldi, kitaplarını yere fırlattı, yukarı, odasına koşup kapıyı kilitledi ve ağlamaya başladı... Okulu bitirmesine iki yıl kalmıştı ve en büyük düşü, basketbol takımına kabul edilmekti... Annesi odaya girdi ve "Neler oluyor?" diye sordu."Takıma giremedim" diye yanıt verdi küçük çocuk. "Bana sen küçüksün dediler..." Annesi bunun üzerine kolunu oğlunun boynuna doladı:"Bak, önemli konu, takımın içinde senin ne kadar küçük olduğun değildir" dedi. "Önemli olan, senin içinde ne kadar büyük bir takım olduğudur..."
Annesi bunları söyledikten sonra odadan çıktı. Küçük çocuğun birden gözleri parladı. Onun bu sözleri duymaya gereksinimi vardı. O an kendini hiç olmadığı kadar güçlü hissetti... Ertesi sabah çalışmaya başladı. Erkenden kalkıp antrenmana gitti, her sabah, her akşam, her gün, her hafta... Yağmur, kar demeden... Çalışırken kendi kendine hep annesinin sözlerini yineledi. O bu sözleri yineledikçe, içindeki ateş de giderek büyüdü, büyüdü.
Bir yıl sonra takım için seçmelere yeniden başlandı. Bu kez güçlüydü. Takımın kaptanı, ondan çok etkilenmişti. Onu o yıl takıma aldı. O yılı izleyen yıl, yine takımdaydı ve o sezon dışarıdan teklifler almaya başladı.. Önce amatör kulüplerde oynadı, çok geçmeden profesyoneller arasına tırmandı. İçindeki ateş yandıkça, o ateşin kendisini daha yükseklere taşıdığını duyumsuyordu. Daha yükseklere, daha yükseklere tırmanmaya başladığı yolda, önünde artık hiçbir engel yoktu. Hiçbir şey durduramıyordu onu… O şimdi, yalnızca Amerika’nın değil, dünyanın yetiştirdiği “en büyük basketbol yıldızı” unvanını taşıyor.
Not: Hırs kendimize yada etrafımıza zarar vermeden olmalı.